Profil

Fatma Katırcıoğlu

Sosyolog & Yazar & Aile Danışmanı
1988'in sıcak bir Haziran günüydü, annemin sancıları biraz erken tuttu ve tam da babamla evlilik yıldönümlerinde ben doğdum. Elbette hatırlamıyorum ama böyle anlatıldı, inandım. Aradan geçen yılları çok hatırlamamakla birlikte kendimi Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünde buldum, ardından İstanbul Üniversitesi'nden Pedagojik Formasyon ve Aile Danışmanlığı Sertifikası aldım. Psikoloji kişisel ilgi alanımdır ve gerekli eğitimleri alarak uzmanlaşma girişimlerim devam ediyor. Sayfamda yazılarımı, hikayelerimi, gezilerimi, fotoğraflarımı, içimde saklanan ve belki de ömrüm boyunca ulaşamayacağım kadına dair paylaşımlarımı bulacaksınız.

Dogville

Dogville, Lars von Trier'nin yazıp yönettiği, Nicole Kidman, Lauren Bacall, Chloë Sevigny, Paul Bettany, Stellan Skarsgård, Udo Kier, Ben Gazzara ve James Caan gibi ünlü oyuncuların oynadığı, 2003 yapımı dram türünde bir film. 

Filmin Konusu

Grace, 1930'ların Amerika'sında, babası mafya olan güzel bir kadındır. Babasından kaçmaya karar veren Grace küçük bir köye sığınır. Köy halkı bu aşırı güzel kadın için üzülür ve onu kısa bir süre içinde benimser. Grace köyde ilk başta güzel günler geçirse de bir süre sonra her şey değişmeye başlar. Kadının varlığı köy halkı için kendi düzenlerini bozan bir detaya dönüşmüştür. Grace günden güne bu köyün karanlık yüzünü keşfedecektir.

&

Grace'in kaçırdığı nokta kendi acılarını önemsememesiydi. Nasıl ki yetişkin olduğumuzda kolumuz kırılınca ağlamayız lakin o kol orada kırıktır ve bir süre kullanılamayacaktır; ruhsal yaralarımız da böyledir. Çünkü fiziksel ve zihinsel acılarda beynin aynı bölgesi uyarılır. Çocukken ayağımızı koltuğa çarptığımızda ya da anne-babamız işe giderken feryat figan ağlarız. Duygularımızı kontrol etmemiz gerektiğini henüz öğrenmemişizdir. Büyüdükçe, dediğim gibi bir uzvumuzu kaybetsek dahi ağlamadığımız olur. Grace “Bana bunu yapanlarla aynı koşullarda doğup büyüseydim belki ben de onlar gibi olurdum,” fikriyle ona yaşatılan her şeye sessiz kaldı. Tecavüze uğradığını zihinsel olarak inkâr etse de bedeni o saldırının acısını çekti.

Dogvilleliler Kohlberg'in Ahlak Gelişimi Kuramına göre ikinci evredeler: Saf Çıkarcı Dönem (Araçsal İlişkiler Eğilimi); ihtiyaç karşılandığı sürece kurallara sadık kalınır. Her şey karşılıklılık esası içerir. Doğru olan, diğer insanların ihtiyaçlarını da gözeten elle tutulur ve de faydacı bir alışveriştir. Ben karakteri, Grace'in kaçmak istediğini öğrenince onu reddetmiyor, kamyonunda saklamayı kabul ediyor ve bu yolculuğu Grace'e tecavüz etmek için bir fırsata dönüştürüyor. Üstelik tecavüzünü sürdürebilmek için onu geri getiriyor. Başka bir sahnede Grace yalanını yakaladığı kişinin gözlerine bakıyor ve bir açıklama bekliyor. "Yalan söylüyorsun!" demekten dahi çekiniyor. Ona göre yalan söylediğinin yakalanması utanç verici bir durum. Ancak yalan söyleyen taraf buna ilişkin herhangi bir mahcubiyet yaşamıyor. 

Grace de saf çıkarcı olsaydı, daha ilk günden Tom ve diğer erkeklerin hayranlığından faydalanır, onlara istediği her şeyi yaptırabilirdi. Tom ona aşkını ilan ettiğinde ve onu yanındayken bile özlediğini söylediğinde, Tom'un evine yerleşmeyi ve onun eşi olmayı teklif edebilirdi. Ya da bu teklifi almayı başarırdı. Burada ikiyüzlü bir tutumla karşılaşıyoruz; birçok erkek kadınlığını kullanan kadınları eleştirir fakat kullanmayan kadına da kötü davranır, numaradan da olsa beni memnun etmelisin der. Gönlü hoş edilmesi gereken, yani değerli taraf olmaktan hoşlanır. 

Tom ile Grace’in bir ilişki yaşaması ve Tom'un Grace'in evine girip çıkması eleştiriliyor. Ama ona yönelik tecavüzler "Köylülerin ineklerine yaptığından farksızdı," şeklinde ifade ediliyor ve görmezden geliniyor. Bu da bir diğer ikiyüzlülük örneği; bir kadın kendi isteğiyle biriyle sevişirse ahlaksızdır fakat onun rızası dışında bir saldırıya uğrarsa saldıranlar ahlaksız değildir. Kadın sekste varlık göstermediği, arzulamadığı, erkeğin şehvetine malzeme olduğu müddetçe sorun yoktur; inekten farksızdır. Ve tabii istediği her canlıya tecavüz etmek erkeğin en doğal hakkıdır!

Grace'in hayatı algılayış şekli: Ahlak Gelişimi Kuramına göre ikinci evreye ancak ulaşabilmiş birinden beşinci evredeki birinin davranışı beklenmemeli, bu beklentiye girmek beşinci evredekinin hatasıdır. Evet, buna ben de katılıyorum. Plastik bardaktan kahve içen kişinin dili yanar ve bu bardağın değil, porselen yerine plastik seçen kişinin suçudur. Plastik bardağın bize porselen konforu sağlamak gibi bir iddiası yoktur.

Grace'in affediciliğinin tek sebebi buydu. Onların sınırlı bilinç düzeyleriyle salt faydanın ötesinde bir davranış sergileyemeyeceklerini biliyordu. Kendi bilinç seviyesinin de farkında olduğu için evet, kibirliydi. Ama bu haklı bir kibirdi bana göre. 

Dogville, insanın doğuştan iyi olduğuna inananların fikrini değiştirecek güçte bir film. Tiyatro ve sinemanın iç içe geçmesi, evler arasında duvar olmaması (yaşananların görülmesi), herkesin her şeyi bildiği fakat buna göz yumduğu gerçeğini harika bir biçimde sembolize etmiş. 

Maruz kaldığı acımasızlıklar sonucu acımasız olabilen kişi ile birileri beni üzmeden ben onları üzeyim diyen ya da acımasızlıktan zevk alan kişi, aynı oranda mı kötüdür?

Film bizi bu soruyu yanıtlamaya itiyor. Bence değildir: Grace iyi insandı; Dogvilleliler kötü. Bu ayrım çok belirgin. İntikam almak iyi insan olmayı engellemez. Evet, affedicilik de bir erdemdir fakat kişinin beden bütünlüğüne ve karakterine yöneltilmiş saldırılar neden cezasız kalsın?

Aralık 2022

Yorum Yap