Yıl 2013, Avcılar da yaşıyorum. Sevmediğim bir işte çalışıyorum ama iş arkadaşlarım tam benlik insanlar, mutluyum. Aşığım da diğer yandan dünya bana güzel. Ama her zaman olduğu gibi bu sonsuz iyilik hali kısa sürüyor, adam saçma sapan bir nedenden çıkıyor hayatımdan, iş yerinde yöneticimiz değişiyor, çalıştığım bölüm kapanıyor ve hiç alakam olmayan bir alanda çalışmaya başlıyorum.
Ciddi bir çöküş yaşamam lazım ama erteliyorum. İş çıkışları eve gitmiyorum, metrobüsün son durağında inip boş boş dolaşıp geri eve dönüyorum. Ne kadar çok uyarıcı olursa etrafımda o kadar dağılır kafam sanrısındayım. Lise arkadaşlarımı özlüyorum, üniversitede geçirdiğim yıllarda evlenmiş hepsi ya da başka şehirlere taşınmışlar.
Hava soğuk, bazı akşamlar dışarı çıkmıyorum, tv de herhangi bir müzik kanalına denk geliyorum, evdeki bütün lambaları açıp sabah ezanı okunana kadar uyumuyorum. Ancak gün aydınlanınca güvende hissedip uyuyabiliyorum. Ama inatla ağlayamıyorum. Ağlayabilsem rahatlayacağım. Olmuyor. Herkesin baş etme yöntemi farklıdır benimki de eğlenceye vurmak.
O dönemki bütün şarkıları söyleyeninden, bütün klipleri yönetmeninden daha iyi biliyor olabilirim, test etmedim ama muhtemelen ezberimde hepsi. O günlerden birinde duyuyorum bu şarkıyı, belki daha eskidir ama benim dikkatimi o an çekiyor.
O kadar eğlenceli ki, sürekli dinliyorum. İndiriyorum hemen ve telefonuma da atıp her yere kulaklarımda bu şarkıyla gidiyorum. Ailem de uzakta yaşıyor o dönem. Çok sık gidemiyorum yanlarına, diyelim ki gittim, o kadar düşük ki enerjim sorsalar neyin var diye anlatmaya ne mecalim var ne cesaretim. Uzak durmayı tercih ediyorum sevdiklerimden. Halimi soracak kadar yakın olduklarımla görüşmemeye çalışıyorum, bahsetmek istemiyorum çünkü, beni anlayacağını bildiğim biriyle göz göze gelirsem dökülürüm diye korkuyorum.
Annemle bu yakınlığı kuramamışım hiç, sevmez olumsuz şeylerden konuşmayı. Yaşadıkları, gözünde tüm acıları değersizleştirmiştir belki de "Üzüldüğün bu mu?" der her şeye. Yanıma geliyor bir gün. Oh diyorum, anneme çaktıramam. Bu da demektir ki üç beş günü daha kurtaracağım duygusal bunalımlara girmeden. Zamanın da bir anlamı yok gözümde. Çabuk geçmesin diye dualar ederiz ya genelde, ben de durum tersine dönüyor. Geçsin zaman, koşsun, maratona katılıp tarihi rekorlar kırsın, ışık hızına ulaşsın, tekrar kendim olabildiğim anlara kavuşayım istiyorum.
Annem balkon hastasıdır, özellikle yaz aylarında orada yaşar. Gündüzleri bana yemek yapıyor, akşam yemeği yiyoruz, kırmızı çizgili bir masa örtüm var, onu kullanıyor. Evimde ilk defa masa örtülü yemek yeniyor. Normalde çok dağınık değilimdir ama o günlerde pek fazla yemek yemediğim için mutfaktan kokular gelmeyeli, tabak çatal sesi duymayalı epey olmuş. Örtülü masada yemek yemek hayatta olduğumu hatırlatıyor, içimi bir ferahlık kaplıyor.
Yemekten hemen sonra annem balkondaki yerini alıyor, uzun bir perdesi var balkonun. Kapısını açınca salonum görünmesin diye kendisi asmış, benim akıl edebileceğim bir şey değil zaten. Kimsenin evini gözetlemediğim için birilerinin bakacağını da düşünmem. Ama annem Osmanlı hatunu, bütün görgü kurallarına hakim. Perdesiz ev olmaz. Nokta.
Kırmızı çizgili masa örtüsünün ve evde başka bir nefesin ve onun da dünyadaki güveneceğim tek insana ait nefes olmasının etkisiyle, Evlerinim Önü Boyalı Direk geliyor aklıma. Açıyorum son ses. Dans etmeye başlıyorum. Piste çıkarır zorla oynatırlar diye düğünlere bile gitmemeye çalışırım halbuki. Annem önce algılayamıyor, sesin sokaktan geldiğini sanıyor. Muhtemelen "Ne gürültülü mahalle!" demek için perdeyi aralayıp içeri doğru bakıyor. Ben de tam o anda kendi etrafımda tur atmışım, döndüğümde annemle göz göze geliyoruz.
Annem şaşkın, zaten kafadan kırık olduğumu düşünüyor, çok dile getirmese de hissettiriyor zaman zaman, iyice emin olmuş bir ifadeyle bana bakıyor; kızım, Fatma, iyi misin? Ne oldu? Bir haber mi aldın? Telefon da çalmadı, ne oldu?
Ben hiç bozmuyorum "Gel anne gel azcık eğlenelim," diyorum. O da birkaç dakika bakıp kapatıyor perdeyi. Beni kendi halime bırakıyor. Huydur bizde, çözemiyorsak kaçarız. Üzerine gitmeyiz. Karışıklık sevmeyiz.
Sonra belki de hiç dinlemiyorum bu şarkıyı, o gece orada ne oluyorsa oluyor ve ben eski halime dönüyorum. Ve annemin biz küçükken en çok söylediği şarkılardan birinin Evlerinin Önü Boyalı Direk olduğunu anımsıyorum. Kendime gelmemdeki olumlu etkisi buna yoruyorum.
"Evlerinin önü" ile başlayan şarkıları hala çok severim.
Kasım 2017