Klinik psikolog Lindsay C. Gibson'ın, kendi danışanlarının hikâyelerinden yola çıkarak kaleme aldığı, "Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Yetişkin Çocukları, Mesafeli, Reddeden, Bencil Ebeveynlerin Negatif Etkilerinden Kurtulma Yolları" isimli kitabı, Aile Danışmanlığı yapan biri olarak bana da epey kılavuz oldu.
Gibson, yıllardır görüşme yaptığı danışanlarına dair bir istatistik çıkardığında, problemleri ortaya çıkaran en belirgin sebebin olgunlaşmamış bir ebeveynle büyümek olduğunu fark etmiş ve yer yer psikoterapi seanslarındaki anılarını serpiştirdiği bu kitabı yazmış. Eseri Dilek Poyraz çevirisiyle Sola Unitas yayınlarından okudum. Çeviriyi beğendiğimi söyleyemeyeceğim ancak orijinal metni okumadığım için sözcük dağarcığının kısıtlılığı psikolog Gibson'dan mı kaynaklanıyor yoksa çevirmenden mi, bilemiyorum. Danışmanlık düzeyinde de olsa terapi yapan biriyim, yalnızca psikolojiye dair terimlerde değil diğer ifadelerde de -aynı sözcüklerin sık tekrarı gibi- okuru metinden uzaklaştıran pürüzler mevcut. Buna rağmen Gibson'ın açık ve temiz anlatımına gölge düşmemiş, herkesin okuyup anlayabileceği bir psikoloji kitabı.
Ayrıntılı özet paylaşacak olsam da kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Çünkü kendi adıma birçok pasajda çevremizdeki insanların davranışlarının sebeplerine dair bir aydınlanma yaşadım. Tabii, kendi tavırlarıma dair de. Ve hangimizin olgunlaşmamış ebeveyn kurbanı olup olmadığımızı, bir nebze de olsa, anladım.
Okuyun, lütfen. Kitapta da vurgulandığı gibi; kendimizi tanımak, yaralarımızı, hassasiyetlerimizi ve onları ortaya çıkaran sebepleri saptamak, iyileşme yolunca atılacak ilk ve de en önemli adım. Aile birçok toplumda kutsanan bir yapı olduğu için, bireyler aile fertlerinden gelen zararları inkâr etme ya da zarar olarak görmeme eğilimindedir. Oysa dünyaya gelmiş her kişi kendi başına bağımsız bir kişiliktir ve hayatta kalma yetilerini sekteye uğratacak fiziksel, ruhsal ya da duygusal bütün saldırılara karşı kendi koruma kalkanını yaratmak zorundadır. Bu saldırının aile fertlerinden gelmesi "saldırı" olduğu gerçeğini değiştirmez. Kültürel öğretiler anne baba olmak ile çocuklar üzerinde sonsuz hak sahibi olmayı aynı kefeye koyar. Fakat bu yanlış ve de insanların ruhunda onulmaz yaralar açacak derecede kötü etkiler doğurabilecek bir ön kabuldür. Ebeveynlerimizin bize farkında olarak ya da olmayarak zarar verdiğini kendimize bile itiraf edemememiz, yaşamımızı, bedeni yetişkin ancak ruhu hala küçük bir çocuk olarak sürdürmemize ve asla iyileşemememize neden olur. İyileşememek ise sağlıklı ilişkiler kuramamaya ve benzer aile tiplerinin nesilden nesle aktarılmasına sebebiyet verir. Bu yüzden, anne babalarımızın bizi kıran, yoran, yıpratan, üzen tavırlarını vicdan azabı çekmeden dile getirebilmeli ve bunların karakterimizdeki olumsuz etkilerinden kurtulmaya çalışmalıyız. Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Yetişkin Çocukları, bu farkındalığı kazanmak adına çok uygun bir başlangıç.
Yazımda, kitap alıntıları ve kendi düşüncelerim karıştı açıkçası ve işin içinden çıkamayınca alıntıları belirtmemeye karar verdim. Tabii, birçok paragraf bire bir kitaptaki haliyle aktarıldı, yalnızca bazı cümlelere anlaşılır olması adına müdahale ettim.
Buyurun:
"Her ne kadar psikoterapiyle ilgilenen kadınlar erkeklerden daha fazla olsa da ben birincil ilişkilerinde benzer yalnızlık hissini yaşayan çok sayıda erkekle çalışmaktayım. Bazı açılardan, bu durum erkekler için daha acı verici olabiliyor çünkü bizim kültürümüz erkeklerin daha az duygusal ihtiyaçları olduğunu ileri sürmektedir. Ancak intihar ve şiddet olaylarına bakıldığında bunun doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır. Erkeklerin duygusal olarak acı çektiğinde şiddete başvurma ve intihar girişimlerinde başarılı olma olasılıkları daha yüksektir. Duygusal yakınlıktan, aidiyet duygusundan ve ilgi odağı olmaktan yoksun olan erkekler, tıpkı herkes gibi, kendilerini boşlukta hissedebilirler. Duygusal bağ cinsiyete bakılmaksızın insanlığın temel gereksinimidir. İster kadın ister erkek olsun çocukluklarında duygusal ilgiden yoksun olan kişiler, başkalarının onlarla kendileri oldukları için bir ilişki kurmak isteyeceklerine genellikle inanmazlar. Eğer insanlarla yakınlık kurmak istiyorlarsa diğer kişiye öncelik verecek şekilde bir rol üstlenmeleri gerektiğine inanırlar.
İnsanların derin duygusal yalnızlık hissetmesi sadece romantik ilişkiler için geçerli değildir. Benzer hikâyelere sahip bekâr insanlarla da çalıştım ve onlar mutsuz yetişkin ilişkilerini aileleri ve arkadaşlarıyla yaşıyorlar. Aileleriyle olan ilişkileri öylesine bunaltıcı ki herhangi biriyle romantik bir ilişki yaşamak için duygusal enerjileri kalmıyor. Aile tecrübelerinden dolayı ilişki kurmayı terk edilme ve acı çekme olarak görüyorlar. Bu insanlar için ilişki köşeye sıkışmak gibi bir şey çünkü zaten kendilerini çocuklarının sahibi gibi gören bir anne babayla yaşıyorlar.
Ailenin Duygusal Açıdan Olgunluğunu Değerlendirme
Aşağıdaki cümleleri okuyun ve ailenizi tanımlayan cümleleri belirleyin. Egzersizi farklı ebeveynlere uygulamak için www.newharbinger.com/31700 adresini kullanabilirsiniz.
Duygusal Olgunlaşmama ile İlişkilendirilen Kişilik Özellikleri
Duygusal olarak olgunlaşmamış birçok insana yeterince güçlü, olgun ve bireysel bir kimlik geliştirmek için duygularını, düşüncelerini keşfetmelerine ve onları ifade etmelerine izin verilmemiş olabilir. Bu durum onların yakınlık kurma becerileri sınırlandırmış olabilir. Kim olduğunuzla ilgili gerçek bir fikriniz yoksa diğer insanlarla duygusal olarak nasıl derin bir etkileşim kuracağınızı öğrenemeyebilirsiniz.
Çocuklukta yaşanan yoğun endişeler, sadece duygusal açıdan olgunlaşmamaya değil aynı zamanda zıt imgeleri kabul etmemeye ve düşünceleri basitleştirmeye yol açar. Baskıcı ya da cezalandırıcı aile ortamları, özgür düşünceyi ya da kendini ifade etmeyi teşvik etmez ve dahası zihnin gelişimine olanak sağlamaz.
&
DUYGUSAL OLARAK OLGUNLAŞMAMIŞ DÖRT EBEVEYN TÜRÜ
Duygusal Ebeveynler
Üzüntüye gelemezler ve kriz sonrası herkes onları sakinleştirmek için çabalar. Çocuklar onların umutsuzluk, öfke ve nefret gibi tüm duygularının yoğunluğunu deneyimler. Ailede herkes çok temkinli davranmalıdır. Bu ebeveynler psikotik, manik depresif, narsist ya da sınırda kişilik bozukluğuna sahip olabilirler. Duygusal iniş çıkışları intihar girişimleri veya başkalarına fiziksel saldırıyla sonuçlanabilir. Özellikle intihar tehditleri çocukları için yıkıcı travmalara sebep olur. Yukarıdaki hastalıklara sahip olmayanlar ise Histrionik Kişilik Bozukluğu ya da Siklotimik Bozukluktan mustarip olabilir. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, diğer insanların isteklerine boyun eğmeyi öğrenirler. Kendi ebeveynlerinin duygu durumlarını tayin ederek yaşadıkları için insanların duyguları ve ruh halleri karşısında fazlasıyla dikkatlidirler.
Ebeveynim Duygusal Mı?
Hırslı Ebeveynler
Hedef odaklı ve aşırı meşguldürler. Diğer insanlar da dâhil olmak üzere her şeyi mükemmelleştirmeye çalışmaktan vazgeçmezler. Çocuklarıyla empati kurmaya zaman ayırmazlar fakat onların hayatlarını kontrol etmek söz konusu olduğunda bir hayli vakit bulurlar. Çocuklarının başarılarına odaklı gibi göründükleri için benmerkezcilikleri gözden kaçabilir fakat onlar da çocuklarını denetim almak istemeleriyle bu yönlerini açık ederler.
Ebeveynim Hırslı Mı?
Pasif Ebeveynler
"Bırakın yapsınlar," zihniyetine sahiptirler. Uysallıkları sayesinde sevecen sanılırlar ve benmerkezci oldukları anlaşılmaz. Şefkat ve ilgi ihtiyaçlarından dolayı çocuklarıyla fazla zaman geçiriyor gibi görünürler fakat çocuk ebeveyninin kendi için orada olmadığını hisseder. Özellikle pasif anneler, maddi bağımsızlık peşine düşmeyebilir ve çocuklarına kötü davranan bir eşle yaşamaya devam edebilirler. Bu tür anneler çocuklarının şiddete maruz kalmasını bile görmezden gelecek kadar kendi ihtiyaçlarına odaklıdır. Ebeveynliğin çocukları koruma misyonunu inkar ederler.
Ebeveynim Pasif Mi?
Reddedici Ebeveynler
Etrafları duvarla çevrili gibidirler. Çocuklarıyla vakit geçirmek istemezler, yalnız kaldıklarında mutlu olurlar. Çocukları, eğer ortada görünmezlerse ebeveynlerinin daha iyi olacağı hissine kapılır. Çocukların şefkat beklentilerini reddederler. Fiziksel ceza yöntemleri kullanabilirler. Duygusal yakınlık kurmak istemedikleri için göz temasından dahi kaçınırlar ve ebeveyn türleri içinde en az empatik olanlardır. Bu ebeveynlerin çocukları, yetişkin olsalar bile, ihtiyaçlarını dile getirmekte zorlanırlar, kendilerini baş belası ve rahatsız edici görürler, isteklerinden çabuk vazgeçerler. Oysa kendine güvenen çocuklar arzuladıkları şeyleri talep etmekten ya da rahatsız oldukları şeyleri şikayet etmekten çekinmezler.
Ebeveynim Reddedici Mi?
&
Olgunlaşmamış ebeveynler çocuklarını anne babalarının duygusal kısıtlamalarına uymaya zorlar. Çocuklar, elde etmek istedikleri fark edilme ve ilgilenilmeye nasıl ulaşacaklarına dair fanteziler geliştirirler. Acılarını ve duygusal yalnızlıklarını iyileştirecek şeyin kendilerini değiştirmekte ve gerçekte olmak istediklerinden farklı bir insana dönüşmekte yattığını düşünürler ve “iyileştirici fanteziler” yaratırlar. Herkesin iyileştirici fantezisi “Keşke...” ile başlar. Örneğin; insanlar daha fedakar ya da daha çekici olsalar daha fazla sevileceklerini ya da daha hassas, özverili bir partner bulacaklarını veya ünlü/aşırı zengin olsalar ya da başkalarını korkutabilmeyi başarsalar yaşamlarının kurtulacağını düşünürler. Maalesef iyileştirici fanteziler çocukça çözümler içerdiği için yetişkinliğin gerçekleriyle uyuşmaz.
Duygusal yalnızlığımızın bizim gereksinimlerimizi önceliği yapan bir partnerle ya da bizi asla hayal kırıklığına uğratmayan bir arkadaşla iyileşeceğini zannederiz. Mesela; bir çocuk depresif babasını mutlu edebilirse kendi istediklerini yapabilecek özgürlüğü kazanacağına inanıyor ve ebeveyni o haldeyken de kendi hayatını yaşayabileceğinin farkına varamıyor olabilir. Bu tür durumlarda dışarıdan bakan birinin fantezilerin gerçekçi olmadığını görmesi daha kolaydır. Başarılı bir evlilik terapisi, kişinin çocukluğunda özlemini çektiği sevgiyi karşılaması için iyileştirici fantezilerini partnerine nasıl dayattığını görmesini sağlar.
&
Olgunlaşmamış Ebeveyn Çocuklarının Geliştirdiği Başa Çıkma Yöntemleri;
İçselleştiriciler ve Dışsallaştırıcılar
İçselleşticiler
Zihinsel olarak aktif kişilerdir ve kendi içlerine dönerek, hatalarından yeni şeyler öğrenmeye çalışarak, problemlerini içten dışa doğru çözmeye çalışırlar. Hayatı kendilerini geliştirmek için bir fırsat olarak görürler ve daha yetkin olmaktan zevk alırlar. Problemleri kendi başlarına çözmek adına içgüdüsel olarak sorumluluk alırlar. İlişkilerdeki en büyük kayıpları fazla fedakâr olmalarıdır. Verici oldukları müddetçe sevileceklerini düşünürler. İnsanlar onlara yardım etmeyi düşünmez çünkü onları yardıma ihtiyaç duymayacaklarına inanırlar. İçselleştiriciler endişe ve depresyon gibi semptomlara meyilli olabilirler. Öte yandan, duygularını içlerinde tuttukları ve birçok şeyi derinden hissedebildikleri için yoğunlaşma şansını sahiptirler fakat aşırı hassas da olabilmektedirler. Başkalarıyla duygusal yakınlık ve bağ kurarak sakinleşmeye yönelik bir içgüdü geliştirebilirler. Doğanın ve sanatın güzelliğiyle uyum sağlamakta zorlanmazlar.
Yardım isteyince mahcup olurlar ve bunu hak etmediklerini düşünürler. İnsanlara sorunlarından bahsettiklerinde onlara rahatsızlık verdiklerine inanırlar. Başkalarının onları anlaması bile beklemedikleri bir tepkidir ve anlaşılmak onları daha da duygusallaştırabilir. Sorunlarını kendi iç kaynakları ile çözmeye çalıştıkları için daha az ilgiye ve bakıma ihtiyaç duyuyormuş gibi davranırlar. Kendilerini “baş belası” gibi hissetmekten nefret ederler ve bu yüzden ilgi talebinde bulunmazlar fakat bu talepsizlik ihmal edilmelerine neden olur. Somut ihtiyaçların yokluğuyla baş edebilseler de duygusal ihtiyaçların yoksunluğundan kötü etkilenebilirler. Herhangi bir fark ediliş ya da özel alaka karşısında minnet duygusuna kapılırlar. Aşırı özgüvenli bir imajları olur, bu da onları, kendilerini başkalarını için yormaya götürür.
Duygusal olarak olgunlaşmamış ebeveynlerinin onların hislerini anlamayacağı bildikleri için her şeyin üstesinden kendi başına gelmeye mecbur kalırlar ve bu bazen derin duygularına karşı reddici bir tavır almalarına sebep olabilir. Duyguları reddetme meyillerinden dolayı çevrelerindeki kişiler tarafından da anlaşılmaz ve onlara özellerini açtıklarında bile genel geçer cümlelerle teselli edilebilirler. Çocukluktaki aşırı ihmal bağımsızlık hissini tetiklediği için bunun bir seçim değil erdem olduğunu düşünürler. Anne babalarının duygusal yaralarını sarmasını beklemezler çünkü incinen duyguları hiçbir zaman onlar tarafından onarılmamıştır. Hatta çoğu zaman onlar ebeveynlerini dinler, teselli eder, rahatlatır, öğüt verirler. Yeterli olgunluğa erişmemelerine rağmen destek veren kişi rolüne bürünmek zorunda kalırlar.
İçselleştiriciler empati kurmaya çok fazla emek harcarlar fakat bu çoğu zaman karşı tarafın farkına varmadığı bir çabadır, bu da içselleştiricileri daha da yıpratır. O kadar anlayışlı bir enerji yayarlar ki tanımadıkları kişiler dahi içgüdüsel olarak onlara güvenir. Muhtaç insanları cezbedecek iyilik ve bilgelik dolu bir auraya sahiptirler.
İçselleştiriciler her şeyi kendi kendilerine düzenlemeye çalıştıkları için şahıslarına karşı ihmalde bulunurlar. Fiziksel yorgunluğa karşı dahi duyarsız davrandıkları olur fakat kendilerini önemsemeye uyanmaları ve ruhsal ya da fiziksel olarak hastalanmamaya çalışmaları gerekir.
Yaşama Yönelik Yaklaşım
Sorunlara Karşı Yaklaşım
Psikolojik Yaklaşım
İlişkilere Yaklaşım
Dışsallaştırıcılar
Kendi eylemlerinden ziyade diğer insanları ve koşulları suçlama eğilimindedirler. Baş etme tarzları o kadar kendilerini engelleyici ve yıkıcıdır ki diğer kişiler onların düşüncesiz davranışlarının zararını gidermek için devreye girerler. Öz benliklerine ilişkin ya çok düşük özgüvene sahiptirler ya da şiririlmiş bir kendini beğenmişlik hali yaşarlar. Madde bağımlılığına, bağımlı ilişkilere veya anında memnuniyet hissi sağlayan ve farklı şeylere duyarlılık yapan dışsal yatıştırıcılara bel bağlarlar. Bu kitap içselleştiricilere hitap eder çünkü insanların kendilerini ve başkalarını anlamaya çalışmaları, dışsallaştırıcıların ilgisini çekmez. Zaten sorunları için başkaları ve dünyayı suçlarlar. Dışsallaştırma psikolojik manada büyümeyi engeller ve bu kişiler duygusal olgunluğa erişemezler fakat içselleştirme, kendi içine dönme yoluyla psikolojik gelişimi destekler.
Dışsallaştırıcılar, dürtüsel tavırlarının sonucuyla yüzleşmek zorunda kaldıklarında güçlü durmanın aksine utanç ve başarısızlık hissine boğulurlar. Sık sık düşük özsaygı patlamaları yaşarlar ve bu anlarda kendilerinden nefret etmemek için başkalarını suçlarlar. Hatalarından ders çıkarmadıkları gibi stres anlarını görmezden gelirler ve sorunları diğerlerinin çözmesi gerektiğine inanırlar. Daha iyi hissetmek çin daima çevrelerindekilerden yardım beklerler ve bu yüzden kendi iradeleri güçlenmez.
Şiddet var oldukça var olurlar. En uç noktadakiler başkalarını sömürülecek birer kaynak gibi gören, yağmacı, sosyopatik insanlardır. Daha ılımlı olanlar ise yaşları ilerledikçe gelişime açık olabilir ve kendilerine dönmeye başlayabilirler. Dıssallaştırıcılar, içselleştirici gibi görünebilirler, ayırt edici özellik; mutsuzluklarından dolayı diğer insanları suçlayıp suçlamadıklarıdır.
Yaşama Yönelik Yaklaşım
Sorunlara Karşı Yaklaşım
Psikolojik Stil
İlişki Stili
&
Saklı Duygularınız Olup Olmadığını Keşfetmek
Bir kişiyle ilgili bastırdığınız duyguları dile getirebilmek için dördüncü sınıfa giden bir çocuk gibi basit ve net cümleler kurmayı deneyebilirsiniz. Bu çalışmayı yalnızken yapın ki başkalarının tepkilerinizi görmesinden endişe duymayın. Sonrasında dürüst bir şekilde ve yüksek sesle (ya da fısıltıyla) gerçeğinizi söylemesi için kendinize izin verin. Cümleye “Bu kişi bana ........ dediğinde ya da davrandığında hoşlanmıyorum,” diyerek başlayabilir ve kişinin tavrını tanımlayabilirsiniz. Gerçek duygularınızı keşfettiğinizde gerginlikten kurtulan bedeninizin rahatladığının farkına varacaksınız. Suçluluk hissinin sizi ele geçirmesine izin vermeyin, çünkü orada yalnızsınız ve kimse sizi duyamaz. Amacınız kendinizi keşfetmek.
Psikiyatrist Kazimierz Dabrowski, duygusal acıların hastalık değil gelişimin işareti olduğu kuramını geliştirmiştir. Psikolojik semptomların “aktifleşmiş bir dürtü”den kaynaklandığını belirtmekte ve insanlar duygusal karmaşıklıklarını yeniden düzenleyebilsin diye çöküşe geçtikleri anları tanımlamak için “pozitif parçalanma” terimini kullanmaktadır. Psikolojik farkındalığı olmayan kişiler bu tür çöküşlerden sonra aynı kalır ya da daha da geriye giderken, farkındalığa sahip kişiler sıkıntılı anların kendilerini keşif için fırsat olduğunu düşünür ve çöküşlerinden bir şeyler öğrenmeye çalışırlar. Psikolojik huzursuzluk hırslı insanlar için farklı çözüm bulma adına itici bir güce dönüşür.
Psikolojik Sorunlara Uyanma
&
DUYGUSAL OLARAK OLGUNLAŞMAMIŞ EBEVEYNLERDEN NASIL KURTULUNUR?
Birçok kültürde ebeveynliğe dair ön kabuller vardır;
Oysa bazı aileler kendileri henüz aile olma olgunluğuna erişmedikleri için çocuklarını bu yaygın kabullerin dışında tavırlara maruz bırakabilirler. Evlatlarından kendi çocukluk yaralarını sarmalarını beklerler. Ailenizin duygusal olgunluktan yoksun olduğunu saptadığınızda, aile içinde “gözlemci” rolüne bürünerek, ebeveyn davranışlarının sizin üzerinizdeki olumsuz etkisinden sıyrılmayı deneyebilirsiniz.
Gözlemci rolüne girdikten sonra, ebeveynlerin kırıcı, yıkıcı, yaralayıcı tepkileriyle karşı karşıya her kalındığında, içten içe “Mesafeli olmalıyım, mesafeli, mesafeli...” şeklinde tekrarlar yapabilir ve kendinizi yaşanan olayın taraflarından biri değilmişsiniz gibi düşünebilirsiniz. İç sesinizle kendinize o anki hislerinizi söyleyebilir ve karşı tarafı dinlememeyi başarabilirsiniz. Mücadeleye girmek yerine sakin kalmayı başarmak tatsızlığın sönmesini sağlayabilir.
İçinizdeki çocuk, ailenizin eninde sonunda değişeceğini ve özlemini çektiğiniz ebeveyn desteğini size vereceğini ümit eder her zaman fakat bu tür ebeveynler değişmez, onlara karşı çocuk rolüne geri dönmemeli ve onlarla her zaman iki taraf da yetişkinmiş gibi iletişim kurmaya devam etmelisiniz. Siz çocuk gibi davranmaya başlarsanız ebeveynlerinizdeki göstermelik “yetişkinlik” buharlaşacak ve güveniniz tekrar sarsılacaktır.
Kişiyi Geride Tutan Aile Kalıpları
Olgunlaşmamış ve güvensiz ebeveynler çocuğun bireyselliğini kendilerine yönelik bir tehdit olarak görür. Bireyselleşen çocukları tarafından reddedilecekleri ya da terk edileceklerinden korkarlar. Çocuklarını, onlardan ayrı bir birey olarak değil de tavırlarını tahmin edebilecekleri bir karakter olarak gördüklerinde kendilerini güvende hissederler. Onlardaki bu korkuyu fark eden çocuklar ise duygu ve arzularını bastırarak kendi bireysel ihtiyaçlarını ve tercihlerini inkar ederler.
Bu ailelerdeki içselleştirici çocukların utanmayı öğrendiği duyguları;
Kabul edilebilir ve arzulanmasını normal gördükleri duyguları;
Diğer öğrenilenler;
Olgunlaşmamış ebeveynlerin sözleri içselleştirici çocukların iç sesine dönüşür. Kişi bu seslerin çocukluk anılarından kaldığını çoğu zaman fark etmez fakat bire bir anne babanın ifadelerini kendi kendine tekrarladığını anladığında bu sesten kurtulması gerektiğini de kabul etmelidir. İçselleştirilmiş ebeveyn sesleri beynin sol yarım küresinde yer alır. Mcgilchrist’e göre; sol beyine gösteri izni verildiğinde, duygudan önce mükemmeliyetçiliği ve şefkatten önce yargılamayı devreye sokar. Çocukluk dönemindeki duygu ve fikirleriniz anne babanızı rahatsız etmişse bunları bastırmayı öğrenirsiniz. İyi ve kötü kavramlarınız onların öğrettikleri doğrultusunda şekillenebilir ve bir takım düşüncelerinizin sizi kötü bir insan yaptığını sanabilirsiniz. Ebeveyn iç seslerinin devam etmesi bu inançların devamlılığını da sebep olur. Oysa hiçbir duygu ve düşünce, size ait his ve fikirlerinizden daha önemli değildir. Kendinize ait olanların utanmadan aklınıza gidip gelmesine izin verdiğinizde kazanacağınız özgürlük çok büyük bir rahatlamadır. İçimizdeki fikirler doğal olarak orada vardır ve onları kabul etmek zihninizi tanımak için bulunmaz bir fırsattır.
Bu tür ebeveynler derin düşünemediği için, birçok kere açıklama yapsanız da davranışlarının sorunlu olduğunu kabul etmezler ve bazı sadist eğilimli ebeveynler de vardır. Onlar kötü niyetlidir ve neden oldukları acı ve hayal kırıklığından mutlu olurlar. Toplumsal kabullerden dolayı bunları dile getirmek zor olsa da birinin biyolojik anne ya da babanız olması, onunla duygusal ya da sosyal bir bağ kurabileceğiniz anlamına gelmez. Anne babanın etkisinden kurtulmak için onlarla aktif ilişkinizi kesebilirsiniz. Eğer bu mümkün olmasaydı ebeveynlerinden uzak yaşayan ya da onları kaybeden kişiler de hayatına devam edemezdi. Sağlıksız rol ve etkileşimlerden gerçek özgürlüğe geçiş, diğerleriyle yüzleşmekle başlamaz aksine kendi içimizde başlar. Aile üyelerinizden hiçbirinin size eşya gibi hükmetmeye hakkı yoktur.
Kişinin kendi duygu ve görüşleriyle var olma hakkı vardır ve olgunlaşma, kendini doğru ifade edebilmekle başlar. “Ailem beni sevseydi anlardı,” bakış açısını bırakmak önemlidir, bağımsız bir yetişkin kimsenin anlayışına ihtiyaç duymadan da yaşayabilir. Fakat kendinizi ifade ederken mühim olan ailenizi değiştirmeye çalışmak değil kendinize dürüst olmaktır. Geçmişinizi ve ailenizi inkar etmemeniz fakat onlardan herhangi bir beklentiye girmeden oldukları gibi kabul etmeniz gerekir.
Çoğu olgunlaşmamış ebeveyn çocuklarının refah ve benlik saygısının kendilerine bağlı olduğuna inanırlar, bu anlayışı desteklerler. Çocuklarının hayatlarının merkezinde olmaktan memnun olurlar, çocuklarının onlara bağımlı olduğunu düşünmek güvende hissettirir. Bir anda birinin çıkıp “Sizin onlara ya da onların size gerçekten ihtiyacınız var mı?” demesi radikal bir soru gibi gelebilir fakat ebeveynlerimiz bizim maddi ya da manevi ihtiyaçlarımızı karşılayamayacak tarzda insanlar olabilir. Ancak iyi düşünmelisiniz; çocukluğunuzda değil şu an istediğiniz şeye sahipler mi?
&
DUYGUSAL OLARAK OLGUNLAŞMIŞ İNSAN ÖZELLİKLERİ
Olgunlaşmamış ebeveynlerle büyümüş bireylerin sevgili/eş/arkadaş seçimlerinde de anne babalarında gördükleri için normalleştirdikleri karakter özelliklerine çekilmemeleri gerekir. Bu yüzden sağlıklı bir ilişki kurulacak karakter niteliklerini bilmek gerekir.
Peki, nedir bu nitelikler;
İlişki Alışkanlıklarını Değiştirmek Üzere Yeni Alışkanlıklar Keşfetme
Eylül 2020