Profil

Fatma Katırcıoğlu

Sosyolog & Yazar & Aile Danışmanı
1988'in sıcak bir Haziran günüydü, annemin sancıları biraz erken tuttu ve tam da babamla evlilik yıldönümlerinde ben doğdum. Elbette hatırlamıyorum ama böyle anlatıldı, inandım. Aradan geçen yılları çok hatırlamamakla birlikte kendimi Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünde buldum, ardından İstanbul Üniversitesi'nden Pedagojik Formasyon ve Aile Danışmanlığı Sertifikası aldım. Psikoloji kişisel ilgi alanımdır ve gerekli eğitimleri alarak uzmanlaşma girişimlerim devam ediyor. Sayfamda yazılarımı, hikayelerimi, gezilerimi, fotoğraflarımı, içimde saklanan ve belki de ömrüm boyunca ulaşamayacağım kadına dair paylaşımlarımı bulacaksınız.

Ortancalar

Okulumdan evime giden yol; bitiÅŸ çizgisinden yoksun gibi görünen, sık sık asfaltlandığı için her daim zift kokan, bu çift ÅŸeritli, bol trafik lambalı, sıkıcı yol. Ne çok seviyorum bütün olumsuzluklarına raÄŸmen seni. Bitmeni istemiyorum. Okula gidiÅŸlerde süreyi uzattıkça uzatırken eve dönüÅŸlerde neden çabucak vardırıyorsun beni? Ve bunu yıllardır yaÅŸamama raÄŸmen neden son günlerde daha bir derinden fark ediyorum? 

Annemin asabiyeti geçmiÅŸ midir? Babamın eve geç gelmesi onu neden bu kadar geriyor, bilmiyorum. Peki, babam ne diye bu kadar geç geliyor?  Küçükken ben, böyle miydi? Hayır. Bir tanecik Asude'sini okuldan mutlaka o alırdı her gün. Annem bizi giriÅŸte bekler, görür görmez önce babamı sonra da beni öperdi. Bir dakika! Annemle babamı en son ne zaman öpüÅŸürken yakaladım? Aman Tanrım, ne kadar da geride kalmış bu görüntülere dair anılarım… 

Yedinci kiÅŸiyi de evine bıraktık, benim eve yalnızca iki durak kaldı demektir. KeÅŸke servis arıza yapsa, yolumuza domuz sürüsü çıksa (domuz mu!), elektrik direkleri devrilse, birileri kimsenin yaralanmadığı bir kaza yapmış olsa ve trafik tıkansa, çığ düÅŸse (ÅŸehrin göbeÄŸine ne çığı düÅŸecekse), fırtına baÅŸlasa, hiç olmadı uzaylılar saldırsa ama ÅŸu lanet yol biraz daha uzasa. Olmaz mı? Olmayacak, olmuyor. Sekizinci kiÅŸiyi de indirdik, sıra bana geliyor… Geliyor... Geldi. 

Annem artık bize kapıyı bile açmıyor. Odasına kapanmış, gözleri aÄŸlamaktan kıpkırmızı olmuÅŸ buluyorum onu her akÅŸam. Geçen haftaki kavgalarından sonra bana “Sen olmasaydın…” dedi, mavilerinden ÅŸimÅŸekler çıkaran bir nefretle dikti bakışlarını. Ama devamını getirmedi cümlesinin. Üzerime bir de yıldırım atar korkusuyla “Ne ben olmasaydım? Ne söylemek istiyorsun anne? Devam et! Haydi!” çıkışımı içime attım. 

Ben olmasaydım… 

DüÅŸüneyim; annem babamdan rahatsız olmaya baÅŸladığı an terk eder miydi onu? Edebilir miydi? Ben varım diye katlanıyorsa neden bir de kardeÅŸim olmuÅŸ? “Siz” demedi ama. Gözbebeklerime baka baka “Sen!” dedi. Benden ötürü gidemeyince bir çocuk daha yapmak zorunda mı kaldı? Ne demek istedin anne? Ne zaman cesaretimi toplayıp sorabileceÄŸim sana bunu? VereceÄŸin cevabı kaldırabilecek miyim? Üç yaşına kadar memesini emdiÄŸim, hep minik yavrusu olarak kalmak istediÄŸim kadının, beni sevmediÄŸi gerçeÄŸiyle yüzleÅŸecek kadar büyüdüm mü? Daha neler! Yaşım sayıca ne kadar ilerlemiÅŸ olursa olsun, bu sevilmemeyi sindirebilecek yetiÅŸkinlikte olamayacağım. En doÄŸrusu unutmak. SileceÄŸim o sahneyi yaÅŸanmışlıklarımdan. “Sen olmasaydın…” piÅŸmanlığını duymamış gibi davranacağım. Yine gireceÄŸim eve, odana çıkacağım, uyandırmaya çalışacağım seni, cevap vermeyeceÄŸini bilecek fakat yine de “Neyin var anne?” diyeceÄŸim… 

Hiç mi ÅŸaÅŸmaz bu sıra? Bir gün de salonda olsa? Ä°nsan çocuÄŸunun eve geleceÄŸi saati özellikle mi seçer gündelik olaÄŸan krizine girmek için? 

Kapıyı anahtarımla açıyorum, tahmin ettiÄŸim gibi, annem yine yok. Mutfaktan kek kokusu geliyor, neden kek yaptı? Yemek yapmayı bırakalı da epey olmamış mıydı? Misafiri mi vardı? Ama yıllardır evimize misafir de uÄŸramaz. KomÅŸulardan biri bıraktı muhtemelen. Annemin, kekin ne olduÄŸuna dair bilgilerini asla geri getirilmemek üzere yok ettiÄŸinden eminim. Ä°lkokuldayken yapardı oysa. Beslenme çantama mutlaka ev yapımı kek, kurabiye ya da börek koyardı. Okuldaki zararlı abur cuburları yememem için sıkı sıkı tembihler savururdu. Klasik çocuÄŸu için endiÅŸelenen anne pozları. Ama ÅŸimdi sırtıma yaptırdığım dövmeden dahi bihaber. Üniversite sınavlarına hazırlanıyor oluÅŸum da kimsenin umurunda deÄŸil. Özel ders aldığım Seçil Hoca’nın iddiasına göre babam arıyormuÅŸ zaman zaman. Belki de Seçil Hoca, bir arada kalabilmek için zorlayan bir aile olduÄŸumuzun farkında, beni avutuyor. Kimsenin aradığı, sorduÄŸu, geleceÄŸime dair endiÅŸe duyduÄŸu, seçeceÄŸim bölümü merak ettiÄŸi yok. Bilmiyorum. 

Annem mutfakta deÄŸil ama bir kalıp kek var fanusun içinde ve en sevdiÄŸimden; damla çikolatalı, cevizli. Nasıl da sarmış kavrulmuÅŸ ceviz kokusu her yeri. En sevdiÄŸimden olduÄŸuna göre annemin ellerinden çıktığı kesin. Kendisi nerede? Üst kata çıkayım, odasındadır, kek yapmış olması krize girme rutinini deÄŸiÅŸtireceÄŸi anlamına gelmez. Mutfaktan ayrılıyorum. AhÅŸap merdivenlerde tekerlek izi var. KardeÅŸim oyuncak arabalarını biraz hor kullandı sanırım ve olan merdivenlere oldu. Ä°yi de o kreÅŸte henüz, ben ondan önce geliyorum. Sabah evdeyken oynamış da olamaz, benden sonra çıkıyor ve her sabah sürüne sürüne kalkıyor yataktan, erkenden uyanıp merdivenlere iÅŸkence etmesi de pek ihtimal deÄŸil. Belki de akÅŸam vardı bu izler, ben ÅŸimdi görüyorum. 

Önce tuvalete gireyim, bana kısacık gelse de aslında uzun yoldan geliyorum. Kek kokusu mesanemdeki sıkışıklığı unutturdu sanırım. Üst kata tırmanıyorum ama yatak odasından her zaman gelen hıçkırık sesi gelmiyor ya da aÄŸlaya aÄŸlaya uykuya dalmış birinin, nefes alış veriÅŸinden anlaşılan burun tıkanıklığının sesi. Tuvalete girmekten vazgeçiyorum, annem odasında olmayabilir mi? Kapıya ulaşıyorum usul usul adımlarla, aÄŸlamadan uyumuÅŸtur belki, huzurludur, uyandırmayayım. Açıyorum kapıyı sessizce, uzatıyorum kafamı içeri ama yatak boÅŸ. Banyoda mı? Giriyorum odaya, banyoyu tıklatıyorum, içeride biri olduÄŸuna dair herhangi bir iÅŸaret yok. Açsam mı kapıyı? Annem o benim, çıplak görsem ne olacak? Ä°ndiriyorum kapı kolunu çekinerek. Ama banyo boÅŸ sanki. Uzanıyorum perdeye, çekiyorum bir hışımla; annem küvette de yok. Evdeki sükûnet tuhaf gelmedi önce, epeydir alışmışım ama bu kadar da sessiz olmamalı.  

Bahçe! Tabii. Annem bahçeye çıktı eski günlerdeki gibi. Kek yaptıysa, artık sadece kökleri kalan ortancalarla ilgilenmek de gelmiÅŸtir içinden. Çıkıyorum yatak odasından, küçük koridorumuzu geçip merdivenlere ilerliyorum. Basamakları aÅŸağı doÄŸru adımlarken bir ÅŸimÅŸek çakıyor zihnimde. Komodinin üzerinde bir mektup mu gördüm? Görmedim. Peki, zihnimde neden böyle bir görüntü canlandı? Var mıydı gerçekten? Arada kalıyorum, ne yukarı hareket edebiliyorum ne aÅŸağı. Bahçeye bakıp sonra mı çıksam? Yok, yok önce mektuba bakayım. Farz edeyim ki mektuba bakmaya çıktım ve yanlış hatırladığımı anladım, bu esnada geçen vakit annemi bulmamı geciktirmeyecek mi? Ya da indim ve annem bahçede de deÄŸil, yukarıda bir mektup var. Bu durumda da mektuptaki gizemi çözmek için geç kalmış olacağım. Nereye yönelmeliyim? Havada kalan ayağımı hangi basamaÄŸa atmalıyım? 

Yatak odasına çıkmaya karar veriyorum, önce mektup; alt kata yöneldim, iniyorum.

Kapıyı kapatmadan çıkmışım, hala aralık; bahçede akÅŸamüstü esintisi, dışarı çıkar çıkmaz yalıyor suretimi.

Komodin kapının sağındaki yatağın cam kenarı tarafında, girer girmez göremiyorum; böyle miydi bu bahçe, sorumlusu kim bunca bakımsızlığın?

Yatağın etrafından dolanıyorum, komodin tam karşımda; güller kendi kendine açıyor neyse ki ama “Budayın bizi!” diye haykırıyor onlar da.

Mektup orada, evet, annemin zarif ellerinden dökülen inciler geçiyor gözlerimin önünden; çitler de yıpranmış, kaç yıldır ihmal ettiÄŸimizi hesaplayamıyorum…

Ä°sim: bb
Tarih: 2021-09-26 00:04:01
"

devamı gelecek mi?

"
Yorum Yap